30 Ağustos 2009 Pazar

GÜVER KANYONU GEÇİŞİ 17-07-2009










Türkiye’nin en iyi on kanyonu arasında bulunan Güver Kanyonu’nu boydan boya geçmeye karar verdik sıcak bir temmuz günü. Sıcak ve nemli bir Akdeniz gününde, doğanın camgöbeği rengine serin bir yolculuk
“Orman içi, patikalarda yürürüz, muhteşem manzaraları fotoğraflarız, bize eşlik edecek derede arada bir ayaklarımızı ıslatıp serinleriz”,diye düşünüyordum. Yanılmışım!Çok büyük bir emek verilmesi gerekiyormuş kanyonu gezmek için! Tüm kanyonu geçmek beyin kaslarının yanında iyi bir performans gerektirecek, orman içi, dere boyu, dere içi her an sürprizlerle dolu birçok aktiviteyi kapsayacaktı.
Antalya’nın kuzeyinde merkeze 20km. mesafede Düzlerçamı Milli Parkı içerisinde bulunan Güver Kanyonu,2007 yılında Tabiat Parkı alanı ilan edilmiş.4.044 hektar alanı kaplayan Tabiat parkı alanı travertenlerden oluşuyor. Traverten; Kalsiyum bikarbonatlı suların yeryüzüne çıktığı veya basıncın azaldığı yerlerde, içindeki CO2 gazının uçması ile oluşan, boşluklu kalkerlere verilen ad.Güver Kanyonun Temelini Oluşturan Antalya Travertenleri; kahve renkli, yer yer ince-orta tabakalı, kalın tabakalı, boşluklu, bazen sıkı dokulu ya da süngerimsi dokulu. Azami 300 metre kalınlıkta. Güver Kanyonu; Toroslardan gelen suların travertenleri aşındırmasıyla kanyon niteliği kazanmış bir vadi. Kanyonun bir milyon yılda oluştuğu söyleniyor. 115 metre derinlikte ve yaklaşık 2 km uzunluktaki kanyon vadinin iki yamacı arasındaki genişliği 20-30 metre kadar. Kanyonun içinden akan çay, Konyaaltı'nda Boğa Çayı olarak denize dökülüyor.
Muhteşem ve macera dolu ekspedisyonumuz başlıyor; Düzler Çamı Milli Parkı içine güvenilir bir alana aracımızı park ettik. Güvenlik görevlisi de yan gözle takipte;”Kanyonu geçeceğiz”, dedik. Pek olağan gelmedi demek. Piknikçi tipi de yok ki bizde! Kumanyalarımız, can yeleklerimiz, battal boy çöp poşetleri (neden aldık acaba!)sırt çantamızda. Batonları da aldık.
Su hayatın özü. Tabiat ana pek çok çeşit canlıya kucak açmış suyla beslenen bu topraklarda. Akdeniz bitki örtüsü maki ve kızılçam bölgeye hâkim. Ardıç, meşe, pırnal meşesi, sakız, keçiboynuzu ve funda gibi ağaç ve çalı toplulukları var. Parkta yaban keçisi ve alageyik koruma ve yetiştirme merkezleri bulunuyor. Alageyik ve yaban keçisinin yanında karaca, yaban domuzu, ayı, yaban keçisi, porsuk, tavşan, tilki, kurt, kartal ve doğan kuşları da varmış. Bizimle görüşmeyi kabul ederler mi acaba? Şansımıza artık! Gün neler gösterecek bakalım?
Kanyonun batı yakasından kızılçam, karaçam, ardıç ve envai renk çiçek arasındaki toprak yoldan 09.30’da yürüyüşe başlıyoruz. Hava açık ve güneşli .”Yeşilmişik” türküsüyle kanyon kıyısındaki seyir terasına varıyoruz elli dakikalık yürüyüşle. Terasta görsel bir şölen. Enfes çam kokusu. Derin vadi içindeki türkuaz derenin berrak suları. Fotoğraf alalım kuş bakışı.
On beş sene önce büyük bir yangın çıkmış Düzlerçamı’nda.900 hektar alan kül olmuş. Ağaçlandırma çalışmaları yapılan bölgeye dalıyoruz. Kanyon vahşi yüzünü gösteriyor artık. Pençelerini çıkardı, ısırmadan önce dişlerini bileyliyor. Patika yok artık; bodur ağaçlar, diken ve çalıların arasında kendimize yol açmaya çalışıyoruz.Dikenli yollar; birkaç kesik ve tırmık izi.Daha başındayız maceranın.En az zarar ziyanla devam .Hücum !Şimdi karşımıza antik dönemlerde kullanılmış dik bir uçurum çıkıyor.Kanyona buradan inmemiz gerek.Son derece dik bir uçurum.Yangının etkileri hala canlı.Toprak yapısı ,yangın söndürme çalışmalarında da çok bozulmuş.İrili ufaklı kayan taşlar,kireçli kayalar;kayalar yer yer unufak oluyor,parçalanıyor,altımızdan kayıyor.Toprağın üstündeki ağaç kökleri ,devrilmiş kütükler adım atmayı imkansızlaştırıyor.Çok dikkat etmemiz gerek.Altımızdan taş,toprak kayıyor.Tam ,”yaklaştık”, derken tehlikeli uçurum yön değiştirmemizi gerektiriyor.Birkaç kere inip çıkıyoruz en güvenilir şekilde inebilmek için.3 derece zorluktaki kayalarda ip açıyoruz.Emniyetli bir şekilde inmek için büyük efor sarf ettik. 40 dakikada inmeyi başardık birkaç küçük sıyrıkla.
Zorluklar aşılmadan mükâfat gelmiyor. Derin kanyonun içine; kuzeyden gelen su ve batıdan gelen akarsuyun birleşme noktasındaki geniş bölgeye ulaştık. Doğa, cennet yüzünü gösteriyor şimdi. Huzur dolu bir sessizlik içinde kur yapan kuşlar ve akan suyun ahenkli melodisi. Nehir kenarında dev zakkumlar, rengârenk çiçekler. Suyla serpilmiş dev çınarlar, incir ağaçları, fundalar. Yemyeşil berrak suyun içinde dev bitkiler, hatta naneler. Mis gibi bir koku buram buram. Tozumuzu toprağımızı atalım, serinleyelim bu enfes suda. Hak ettik! Ayaklarımızı soktuğumuz serin su, bir iki adım sonra neredeyse boyu aşıyor. Yüzüyoruz bir süre su içindeki nane tadında dev narpızlardan da tadarak. Güzelliğin, estetiğin, doğanın içindeyiz. Bir iki meyve atıştırıp kanyonun doğal kıvrımların içinde yürümeye başladık tekrar.
Kanyon suları ayak hizasından birkaç adım ötede metrelerce derinleşiyor; suyun akıntısı artıyor. Proaktif düşünmek budur işte! Can yelekleri ve çöp poşetlerinin taşınma sebebi de ortaya çıkıyor böylece. Laf olsun diye almamışız. Güvenlik için kesinlikle gerekli. Kanyonun içinde derin bir daire çizerek ilerlememiz gerekiyor. Kanyonu boydan boya saatlerce yüzerek tamamlayacağız akıntıya ters istikamette. Size bir soru; Yüksek ivmedeki akıntının ters yönüne, yer yer on beş metre derinlikteki suda saatlerce yüzmeniz gerekse; sırt çantanızı, içindekileri ıslatmadan nasıl taşırsınız?Başınızın üstünde mi?Sırtınızda mı?Cevap battal boy çöp poşetinin içinde saklıymış.Can yeleklerimizi giydik.Sırt ve bel çantalarımızı birkaç poşetin içine koyduk.Suyun içinde ıslanmadan,batmadan gidebilsin diye poşetleri balon gibi şişirerek ağzını sıkıca bağlıyor Haki.Oldukça pratik ve zekice!Emniyetli ve güvenli yön tayini yanında doğru ekipmanla ilerlemek.
Etkinliğin bu bölümünde bizi, yer yer metrelerce derinleşen yer yer ayak parmaklarımızı geçmeyen serin kanyon sularında keyifli ve zorlu bir yolculuk bekliyor. Sığ sularda çantaları karga tulumba, kucakta taşıyoruz. Kayan, yosunlu taşlara dikkat! Kanyonun derin bölgesine ulaşmadan önce nehrin genişleyen yatağında yüzüyoruz çantalar önde, biz arkada. Derin kanyona ulaştık. İki tarafı dik bir uçurum, güneş ışığından mahrum. Su çok soğuk. On beş -yirmi metre derinliği bulan kanyondayız şimdi. Yemyeşil berrak serin suları görüntülemek boynumuzun borcu. Pratik ve yaratıcı zekâ gene devrede. Haki sırt çantalarını kameranın ayağı olarak kullanabilir pekâlâ. Kamera su altı kamerası değil. Islanmaması, sabit durması, suya düşmeden çekim yapabilmesi gerekiyor. Sırt çantalarının taşınması, akıntıya karşı, yer yer güneş görmeyen derin kanyon içinde yüzülmesi de gerekiyor. Büyük beceri ve dikkat gerektiren bir durum. Zorluğu tahmin edersiniz. Bir buçuk saatten fazla süren “kameralı kanyoning” deneyimi başarıyla nihayetlendi.
Güverler Kanyonunun genişleyen ağzında Kapızbaşı’na çıktığımızda saat üçü gösteriyordu. Uzun ve renkli etkinliğe biber, domates, peynir, zeytinle hızlıca enerji kattık ve fazla vakit kaybetmeden kanyonun kenarındaki dik bir yardan orman içine doğru çıkışa başladık. Büyük yangından sonra ağaçlandırılan ormanlık alandan geçmemiz gerekiyordu gene.İç içe geçmiş bodur ağaçlar,diken ve dev çalılar yürüyüşü oldukça zorlaştırıyor. Geldiğimiz yöne doğru gidebilmek için, birkaç kere girdiğimiz yoldan dönmek zorunda kaldık. Kanyonun çıkışına doğru yükselirken ilkçağlardan kalma sarnıç gibi çok düzgün oyulmuş, oturma yerleri ve bacası bile yan yana on-on beş mağara keşfediyoruz. Çok şaşırtıcı! Doğa içinde ne gizler saklıyor! Mağaraları fotoğrafladıktan sonra dik bir kaya tırmanışı yapmak zorunda kalıyoruz. Nihayet düzlüğe çıktık! Yürüyüş aralıksız devam ediyor.
Saat beş oldu ve çok susadık. “Artık bir su molası verelim, yanımızdaki sular da çok ısındı”, dediğimiz anda bir su kaynağı çıktı karşımıza. Ne şans! “Dile benden ne dilersen!” gibi bir durum söz konusu galiba. Çok zahmete girdik. Hak etmiştik. Serin kaynak suyundan kana kana içtikten sonra devam ediyoruz.
Yönümüzü kabaca tayin ettik. Hava geç kararıyor nasıl olsa. Mutlaka doğru yola çıkarız. Mutluluk yorgunluğu yok ediyor. Ormanın içinde bodur ağaçların içinde kendimize yol açmak zor gelmeye başladı ama. Ara ara yangından kurtulmuş çam kokulu dev orman içinde serinlikte yürümek yürüyüşü kolaylaştırıyor. Bir iki metre ötemizde on beşten fazla genç, yaşlı alageyikten oluşan birçok güzel bir sürü çıkıyor. Çok hoş bir sürpriz. Doğa ana tüm renklerini gösteriyor bugün bize. Bir iki dakika geçmeden yanımızdan kurşun gibi hızla iri tavşanlar geçiyor. Saat altı buçuk oldu. Aracı park ettiğimiz Milli Parkın bulunduğu kanyonun karşı tarafına ulaştık. Derenin içinden geçebilsek çok iyi olurdu. Yolu daha uzatmazdık diye konuşurken, biran Haki “Yılan!”diye bağırıyor. Bay beş metrelik siyah ve iri yılan bu anonsu duyar duymaz hızlı bir şekilde yerden yükseliyor ve parende atarak nehre atlıyor. Oldukça atletikmiş. Çok hareketli ve renkli geçen gün sonunda çeşme kenarında sulanarak arabada dinlenmek çok cazip geliyordu artık. Parkın girişindeki çeşmede kirimizi tozumuzu temizleyerek arabaya bindiğimizde akşamın yedisi olmuştu. Dokuz buçuk saat süren uzun ve çok renkli Güverler Kanyonu etkinliği havlu atmadan, fakat dönüşte iyi birer havlu almaya karar vererek, sona ermişti.

Ebru OZAGCA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder