21 Ağustos 2009 Cuma

Avustralya 7 kıta zirvelerinden Kozzy Dağı






AVUSTRALYA Mount Kosciuszko Dağı ve Milli Parkı Ekspedisyonu

Ekip:Haki ENGİN,Ebru OZAGCA
Tarih:15-20 Ağustos 2008

15.08.2008:Emirates Hava Yolları’ndan 19:25 İstanbul’dan hareketle Dubai üzerinden Sydney’e gideceğiz. Uçakta tek boş yer, sanırım şimdilik tuvaletler.

17.08.2008:22 saatlik bir uçuş sonrası Sydney’e saat 07:35’te indik. Görevliler güleç yüzleri ile bizleri çok fazla bekletmeden giriş işlemlerimizi tamamlıyorlar. Tek sordukları;”Yanınızda dışardan getirdiğiniz herhangi bir yiyecek var mı?”Bunu elbette acıktıklarından değil, yurda yiyecek girişinin ,çeşitli sebeplerle,tamamen yasak olmasından dolayı soruyorlar. Sydney’de hava 14-15 derece, güneşli. Snowy Mountains,Kozzy Milli Parkı’na gitmek istiyoruz vakit kaybetmeden. Dağ bizi bekliyor çünkü.

Bavulları aldıktan sonra, araba kiralama ofislerinin bulunduğu bölüme yöneliyoruz. Trafik Avustralya’da sağdan. ”Otoyollar nasıldır? Trafik yoğunsa? Nasıl gideriz?”, diyoruz ama çok yer görmek istiyorsak araba kiralamaktan başka seçeneğimiz olmadığına karar verdik.
Sydney’den Snowy Mountains Kozzy Dağı’nın bulunduğu Jindabyne şehrine 6 saat sürecek araba yolculuğumuz, ters yön trafikte bakalım nasıl geçecek?
Yola çıkmadan botları, kamerayı, güneş kremi, gözlük vb.gibi malzemeyi ayrı bir çantaya koyduk. Navigasyon aletini biraz kurcaladık. Anayola çıkış soldan değil sağdan. Doğal olarak sollama yok, sağlama var! Kırk yıllık alışkanlık; sinyal verelim derken elimiz hep silecek çalıştırma düğmesine gidiyor. Sabah 9.20’de ağır ağır yola koyulduk; kırmızı ışıkları da ortalayarak otobana çıktık. Otobanlar oldukça geniş.
İlk molamızı yüz km.sonra bir BP istasyonunda veriyoruz. Saat 11.00 olmuş. Biraz kafeinle yorgunluğumuzu kandıralım. Çay, kahve sandviç vb.yarım saat oyalandıktan sonra yola devam ediyoruz. Beş saatlik yolumuz var daha. Trafiğe alıştık gibi. Hume Highway denen 130 km sürecek ikinci otobana çıktık. Otoban kenarında beş yüz metrede bir karşımıza çıkan trafik uyarı levhaları, papağan gibi konuşuyor.”Yorgunluğu sadece uyku öldürür. Göz kapaklarınız mı düşüyor,300m sonra dinlenme yerimiz sizi bekliyor. Dinlen, hayatta kal, uzun yaşa”, vb. mizahi trafik levhaları ile önleyici faaliyetler devam ediyor.
Avustralya kıtasındayız işte. Kanguru resmi ve 8 km içinde karşınıza çıkabilir, Dikkat!” Yaban hayatı 10 km.de Dikkat!“, işaretleri. Sağda ve solda geniş okaliptüs ağaçlarından oluşmuş ormanlık bölgeler, bazen bir tarafımızda göl ve nehirler, bazen geniş yemyeşil tarlalar... Geniş bir köprüden Lake George gölü üzerinden geçiyoruz. Köprüler, büyük göl ve nehirleri yollara bağlıyor. Tek katlı bahçeli geniş evler... Telgrafın tellerine papağanlar konuyor Avustralya’da. Saat 14.30 gibi Kozzy Milli Parkı’nın bulunduğu şehre 90 km. mesafedeki Cooma şehrine vardık. Şirin bir dağ kasabası sanki. Hava taze ama çok sert.. Kimsecikler görünmüyor. Hayalet şehir de miyiz? Çok acıktık. Her yer kapalı. Meydandaki büyük parkta toplanmakta olan pazardan ekmek, biraz elma alıyoruz. Bunlar adamı doyurmaz ki! Civardaki tek açık kafeye oturup, ilk balkabağı çorbamızı, oldukça tatlı olduğundan bol karabiber takviyesiyle, içiyoruz.
Biraz bastırdık açlığımızı. Arabaya bindik tekrar. Bu şirin şehri bir de kameraya çekelim. “Kameranın olduğu çanta neredeydi? Arka koltuğa koymamış mıydım? Bagajda mı yoksa? Olamaz, çanta yok! Mola verdiğimiz yerlerden birinde bıraktık kesin.” Saat 16:00.Geldiğimiz yoldan 5 saat geri gitsek, hatırlamaya çalışsak bile, çantayı bulma ihtimalimiz çok düşük. En az 2 milyarlık eşya vardı içinde. Kim bilir kim aldı! Moraller bozuldu. Biraz kötü başladık. Cooma’da komaya girdik,yazık oldu.Biz en iyisi devam edelim bu kadar yaklaşmışken Kozzy Dağı’na.Dağ ekspedisyonunu yaptıktan sonra,çantayı arayalım.Dönüş yolunu okyanus kıyısından yapmayı planlıyorduk oysa ki.
Yola koyulduk koyulmasına da, dağ botları da çantadaydı! İyi de bot olmadan, dağa çıkamayız ki! Geri dönmek şart oldu. Böylece tamamen yabancısı olduğumuz bu kıtada, Kozzy Dağı’nın bulunduğu Milli Park’a yakın kalacağımız otele bir saat kala, üstelik hava kararırken U dönüşü yapıyoruz ;“Yollarda bulurum Seni!”şarkısını mırıldanarak.
Yollar bayağı tanıdık artık. Hız sınırı 110km.ydi galiba. Bizim hızımız ise 120-130km.Tüh! Benzin de azaldı. Beyin fırtınasına devam. Çantayı nerede bırakmış olabiliriz? Ve düğüm çözülüyor! Eureka! Sydney’den Canberra’ya gelirken ilk durduğumuz BP istasyonu avlu önüne bırakmıştık. Ters yön trafikte karşı tarafa nasıl gideceğiz şimdi? Aman derdimiz bu olsun. BP göründü karşıdan. Çantayı bıraktığımız yere koşturuyoruz. Kafedeki güler yüzlü bayan, bir öğretmen edasıyla ”Sakın eşyalarınızı bir daha yanınızdan ayırmayın,” diye sıkı sıkı tembih ederek teslim ediyor çantamızı.
Hayat ne kadar güzel! İnsanlık ölmemiş. Demek dünyada bozulmamış yerler kalmış.
Saat 19.30.Yolumuz uzun. Dağ yolculuğuna kaldığımız yerden devam. Rakım yükseldikçe don ve buzlanma artmaya başladı. Dar ve karanlık yollardayız artık. Dışarısı tahmini sıfırın altında 5 derece. Kosciuszko Milli Parkı’nın eteğindeki Jindabyne (NSW)’ye ulaştığımızda saat 23:20 olmuştu. Gecelemek için yer ayırttığımız Lake Jindabyne gölü kenarındaki Karavan Park’ta herkes uykuda. Resepsiyon da kapalı. Sıcaklık eksi yedilerde ve biz, başka bir alternatifimiz olmadığı için, ateş kırmızısı minik arabamızın içinde sabahın olmasını beklemek zorundayız.

18.08.2008:Arabayı arada bir çalıştırıp ısınmaya çalışıyoruz. Gece 02.20,araba çalışmıyor! Aksilik ,akü bitti galiba. Dağ kıyafetlerimizi üst üste giyip sabahın olmasını bekliyoruz. O kadar olumsuz şeye rağmen, enerjimiz yerinde. Gün ışıdı çok şükür. Sıcak suya çayla kendimize gelelim. Arabayı tamir ettirelim. Dağı zirvesinden fethedelim bugün. Meğer arabada arıza yokmuş! Debriyaj güvenli pozisyonundaymış sadece. Gece üşüdüğümüze yanıp, kahvaltıda son defalığına bol karabiberli tatlı balkabağı çorbamızı içmeye bir bistroya gidiyoruz;.Bistro içinde hediyelik eşyalar da satılıyor.Küçük bir not dikkatimizi çekiyor.”Mağazamızdan bir şeyler çalmayı planlıyorsanız lütfen kameralara gülümseyin!”

Jindabyne’den Kozzy Milli parkına doğru 10.00’da yola çıktık. Dağ eteğinden virajlı yoldan yükseliyoruz. Yavaş gidiyoruz. Yol kenarında birkaç ölü kanguruya üzülüyoruz. Kırmızı haç ile işaretlenmiş. Toplayacakları için işaretliyorlar, demek ki. Trafik uyarı levhaları,” 4X4 harici arabalara zincir takınız.” “Yollar kupkuru, kardan eser yok. Zincir mi takılırmış bu yolda?”, diyerek devam ediyoruz. Yolun bir şeridi görevliler tarafından kapatılıyor. Yol çalışması var her halde. Bize selam veriyorlar gülerek. Ne güler yüzlü millet şu Avustralyalılar! Milli Parkın girişine geliyoruz. Giriş ücreti arabalar için 27 dolar.”Biz doğa rehberiyiz. Ormana gözcülük etmeye geldik.”, diyoruz ama görevli “Şansınızı yarın deneyin. Bugünlük ödeme yapmanız gerek”, diyor gülerek.
Küçük köprüler üzerinden Wraggers,Prussian,Pipers ve Perisher derelerini geçiyoruz.Yol boyu karla kaplı okaliptüs ağaçları;Snow Gum,Heat,Herbsfield bu ağaç cinslerini Koalalar çok severmiş.Snowy Mountains karlı dağlar görünmeye başladı.
Araç ile ulaşılan son nokta Perisher Valley’e vardık.Kayak Merkezleri,bilgi danışma, telesiyeler,kayak yapanlar…Arabayı uygun bir yere park ediyoruz.
Büyük bir araç yanımızda duruyor kısa bir süre sonra. Polis olduğunu söyleyen kişi, sakin ses tonuyla ”Zincirlerinizi görebilir miyim?”,diye soruyor. Meğer buraya gelirken yolda gördüğümüz görevliler trafik polisi imiş, bize el sallamıyorlarmış. Zincir kontrolü için durdurmaya çalışıyorlarmış! Mart-Eylül arası hava ve yollar nasıl olursa olsun zincir taşımak mecburi imiş. Cezası 300$.”Gidip zincir alıp gelmenize tolerans gösteririm”, diyor polis. Mecburen geri dönüyoruz. Zincirleme aksilikler devam ediyor. Bir günde ne kadar çok şey yaşadık!
Paketinden hiç çıkarılmayacak zincirlerimizle Perisher Valley’e tekrar vardığımızda, polis kontrol için yanımızdaydı gene. Bize iyi şanslar dilediğinde saat 12.30 olmuştu.
Buradan dağ çıkışına başlanabilecek Charlotte Pass’a, sadece SnowCat denen kar araçları çıkabiliyor. ”Yarım saatte oraya ulaşsak, 14.00 gibi yürüyüşe başlasak, bugün hava kararmadan zirve yapıp dönebilir miyiz, dönemez miyiz?”,hesabı yapıyoruz. Etraf tamamen kar ve buzla kaplı. Sıcaklık eksi 4 derece. Snowcat ile 1625m.deki Charlotte Pass’a ulaştık.Snowy Mountains adı verilen bölgede Mt.Piper,Mt.Wheatley,Mt.Perisher,Mt.Blue Cow ve Mt.Kosciuszko adlı dağlar etrafımızda tüm heybetiyle. GPS’i açtık.En yüksek dağı görür,yönü de tayin edersek sırttan çıkış kolay,yolu biz buluruz. Kayak yapan birkaç kişiye yönü soruyoruz. Şaşkın bir ifade ile”Bu mevsimde, hem de bu saatte mi çıkmayı düşünüyorsunuz?”,diyorlar. Bir gün önce 3 kişi çığ altında kalmış. Biri hayatını kaybetmiş. Yağış tipiye döndü. Zirveye uzaklık konusunda cevaplar farklı.8 km diyen var 12km diyen var. Hava da 17:30 gibi kararıyor. Biraz daha yürüyoruz, doğru yönü tespit etme ümidiyle. Oldukça yorgunuz,3 gecedir uyumadık ki. Yarım saat gittikten sonra dönmeye karar veriyoruz. Yakınlardaki bir otel resepsiyonunda biraz soluklanalım. Bizim dağa çıkmayı düşündüğümüzü duyunca, bölge alarma geçmiş meğer. Arama-kurtarma görevlileri bizi durdurmak için arıyorlarmış her yerde.
Ağır kış koşulları hüküm sürüyor. Kar yer yer 20 metre. Ağaçların büyük bölümü karlar altında. Hafife almışız. Erken yola koyulabilmek için buralarda konaklamalıyız.7-8 özel lounge,2 şalet var kalmak için. Tek tek soruyoruz hepsine. Hiç birinde yer yok. Bir tek burası kaldı. Ya burada da yer yoksa! Koltuk üstünde sabahlamamıza izin vermezler ki. Bivaklarımız yanımızda olsaydı keşke. Dönmeyeceğiz. Bekleyeceğiz bir şekilde ikna edip yer bulmak için. Gece kalabileceğimiz tek bir yer var,ama 400$ !Dağdan çok,dağa girmek için büyük bir mücadele verdik şimdiye kadar.Mecburen kalacağız. Yarın hava açık olacakmış. Öngörülen hava durumu gece eksi 12 gündüz eksi 5.

19.08.2008:Sabah 5.Hava yağışsız.”Yola şimdi çıksak mı?”.Uyku ağır bastı. Hem kahvaltı edersek daha enerjik oluruz.
Kahvaltıdan sonra 07:45 ‘te 9 km.lik zirve yürüyüşümüze başladık. Dik bir tırmanış ile Polish trail’e(Polonya Patikası) çıktık. Hava güneşli ve açık. Zaman zaman buz üstünden, zaman zaman kara batıp çıkarak yürüyüşümüz devam ediyor. Buz sanıp bastığımız yer, yer değilmiş. Tamamen kar altında kalan okaliptüs ağacın tepesiymiş. Çok derin çukura düştük. Olabildiğince dikkatli yürümek gerek. 300er metre aralıklarla dizili değnekler yol tayinini kolaylaştırdı.
Alpine way’deyiz.Bölge, birçok hayvan çeşidi ve endemik bitkiye ev sahipliği yapıyor.Patikanın güney doğusunda Spencer Deresi,batısında Thredbo River nehri ve doğusunda Snowy River geçiyor ve Jindabyne Gölü ile birleşiyor.Kış mevsiminde tek görebildiğimiz kar ve buz.
Yürüyüşümüze sırt üzerinden devam ettik.2000 metreye kadar ağaç var tahminen. Çığ tehlikesine karşın olabildiğine sessiz hareket ediyoruz. Dağcı ve snowboard yapanların zor koşullarda konaklayabilecekleri Seaman’s Hut denen küçük bir kulübeye ulaştık. Kulübe,1924 yılında ölen Seaman adlı bir dağcıya ithaf edilmiş. 2002’de bu bölgede hayatlarını kaybeden dört genç snowbordcu anısına da köşe hazırlanmış kulübenin içinde. Zirve defteri benzeri bir defter var.Kısa molada biz de bir şeyler karalıyoruz deftere. Zirvenin son bir km.lik bölümündeyiz. 75 derece eğimli dik bölgede, zaman zaman bir buçuk metrenin üstündeki yumuşak kara bata çıka, tırmanmaya çalışıyoruz. Zirvede sert bir rüzgâr karşıladı bizi.11.30 civarı ulaştığımız 2228m.yükseklikteki Avustralya’nın en yüksek zirvesinde,kısa bir kamera çekimi ve birkaç fotoğraf alıp hızla dönüşe koyulduk. Hava bir anda tipiye döndü. Görme mesafesi iyice azaldı. Rüzgâr şiddetlendi. Hiç mola vermeden ve kar çukurlarında batmamaya çalışarak, geldiğimiz yönü takip etmeye çalışıyoruz. Adrenalin dolu bir yürüyüş sonrası 14.30’da Charlotte Pass’a ulaştık. Otelde birer sıcak çay içtik. Aracı bıraktığımız Perisher Valley’e 15 km. mesafedeyiz.”Yürüyebilir miyiz? Yoksa SnowCat kar aracı ile mi dönelim?” Zirveyi yapmış olmanın, sayısız engeli geçmiş olmanın verdiği enerji ve mutlulukla “Yürürüz!”, diyoruz. Bu arada hava kapadıkça kapıyor. Tipi şiddetlendi. Snowcat’inn kalktığı yerden devam edelim yürüyüşe. “Bir dakika! Araçta boş yer kalmış mı acaba? Oh be! Yer var.” Biz en iyisi zirve yürüyüşümüzü tadında bırakalım. Daha fazla risk almayalım. Araca binip paşa paşa dönelim. Dönüş bedavaymış üstelik.
Aracımıza ulaştık. Kosciuszko Road yolu üzerinde kiraladığımız zincirleri geri verdik. Jindabayne nehri üzerinde birkaç fotoğraf çekerek, şehrin eteğinde akşam yediye kadar açık Fish&Cips’ten kapanmaya beşi dakika kala kızarmış balık,yengeç çubuğu,kalamar ve iki dilim ananas alan son müşteri olmayı da başardık.Artık bölgeden ,sadece tüm anılarımızı yanımıza alıp hızla ayrılmak istiyoruz.
Tamamen ormanın içinden geçen Alpine Way yoluna çıktık. Yol muhteşem. Yaban hayatını tüm canlılığı ile görebiliriz. Ama yoğun buzlu ve kaygan yol, gece karanlığından başka bir şey göstermiyordu. Bir süre sonra “Benzin bitiyor!” sinyali de gelmeye başlamasın mı? Yaban hayvanları harici hiçbir canlının geçmediği yol üzerinde benzinsiz kalmak, zirvede yan gelip yatmaya benzemeyecek. Dehşetle U dönüşü yaptık. Arabanın karnını doyurup devam ettik. Rüzgârın şiddeti ve yoldaki buzlanma, araç hâkimiyetini asgariye indiriyor.Çok yavaş gitmemiz sayesinde,tahminen bir iki saat önce devrilerek yolu kapayan dev bir ağacın kenarında durmayı başardık. Peşimizden gelen bir araç, büyük bir hızla geri dönüyor. Korktu galiba. Biz ise, dalların bir kısmını kaldırarak yol açtık kendimize ve cesurca devam ettik. Belki de benzin almak için geri dönmesek, ağaç üstümüze devrilecekti...
Yol üzerinde bir iki kanguru görüyoruz.Çok hızlı koştular.Fotoğraf çekemedik.Tüh! Keşke bu yoldan gündüz geçebilseydik.22.00 civarı KhanCoban adlı,Kozzy’nin güney batı kapısında bulunan başka bir hayalet dağ şehrine ulaştık. Meğer bizi Milli Park’ın bu yakasında, boz-gri oldukça iri ve vahşi kanguru familyaları bekliyormuş. Birkaç görüntü alabildik. Şans eseri açık bir motel gördük hayvanların yanı başında. Gelecek sezonun rezervasyonlarına bakmak için o gün gelmiş motel sahibi. Türk pazarlığına pek sıcak bakmadı. Söylediği fiyata biz ikna ettik kendimizi. Kozzy Milli Parkı’ndaki son gecemizi, taze orman havasında kanguru yanında, bolca geyik, çeşitli yaban kuşları ve bilmediğimiz hayvan sesleri arasında geçirerek günü karşıladık.

20.08.2008:Avustralya kıtasının en yüksek Dağı ve Milli Park’ına keşif yolculuğumuz bugün nihayetleniyor.”Avustralya kışını okyanus kıyısından da görelim bir de; Melbourne’dan Sydney’e sahilden devam edelim.”,diyoruz. Bakalım kıtada biz daha ne sürprizler bekliyor.

Doğayla dost keyifli günler dileğiyle,
Ebru OZAGCA
Haki ENGİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder