30 Eylül 2009 Çarşamba

Çölleşme ve Kuraklık



ÇÖLLEŞME VE KURAKLIKLA MÜCADELE

Tüm insanlığın ortaklaşa mücadele etmesini ve tedbirler almasını zorunlu kılan çölleşme ve kuraklık; dünyamızın geleceğini büyük bir tehdit altına sokmakta. Tarım,mera alanları ile ormanlık alanların parçalanması sonucu biyolojik çeşitlilik ve verimlilik kaybı ve beraberinde arazi bozulması olarak tanımlanan çölleşme;toprağın verimliliğini ve dayanıklılığını azaltmakta,vejetasyonun bozulmasına yol açmakta.Gıda üretiminin azalarak kıtlığın baş göstermesine, göçlere sebep olmakta,savaşlara ortam hazırlamakta, ekonomik kaynakların azalmasına yol açmakta.
Birleşmiş Milletler kaynaklarına göre, çölleşme ve kuraklık, yerküredeki 4 Milyar hektardan fazla alanı ve 110 ülkede yaşayan 1,2 milyar nüfusun yaşamını doğrudan tehdit etmekte. Her yıl 24 milyar ton toprak çölleşme nedeniyle verimliliğini kaybetmekte ve bitkisel üretim yapılamamakta. Küresel ekonomi genişledikçe, doğal sistemler ve kaynaklar üzerindeki baskılar artmakta. Sadece %11’lik ana karanın tüm dünya nüfusunu beslediği göz önüne alınırsa ve 2020’de nüfusun 8,2 milyara ulaşacağı tahmini dikkate alındığında, durumun ne kadar acil çözüm beklediği görülmekte.
.
Birleşmiş Milletlerce 17 Haziran ”Dünya Çölleşme ve Kuraklık ile Mücadele Günü”, olarak ilan edilmiştir. 191 ülkenin katılımı ile; iklim değişimi ile ilgili erken uyarı ve tahmin sistemi geliştirilmesi, ülke ve bölgesel organizasyonlara ve araştırma faaliyetlerine destek, çölleşme ve kuraklığa sebep teşkil eden insan davranış ve alışkanlıklarında köklü değişiklikler gibi alanlarda çalışmalar sürdürülmekte.
Kuraklılığın sebepleri neler?
1)iklim değişimleri(Kuraklık iklim değişimine, aylarca süren yüksek seyreden sıcaklıklar da kuraklığa yol açmaktadır.)
2)İnsan faaliyetleri(Toprağın kapasite üstü ekimi ve sürülmesi, hayvanların kapasite üstü otlatılması, florayı yok etmekte, erozyona yol açmakta. Ormanların katli, toprağı karaya bağlayan ağaçları yok etmekte,sel baskınlarının önüne geçilmesini engellemekte.Diğer yandan sulamanın yeterli seviyelerde, yapılmaması tuzluluk oranını arttırmakta ve büyük gölleri sulayan nehirlerin kurumasına sebep olmaktadır.Aral ve Çad Göl suları bu sebeple çekildi.İnsan aktiviteleri sera etkisini arttırmakta ve susuz kalan topraklar 21.yüzyıldaki sıcaklık artışına karşı savunmasız kalmakta.2025 yılına kadar 65 milyon Afrikalı’nın kuraklık nedeniyle göç etmek zorunda kalacağı tahmin ediliyor.Yapılan tahminlere göre zarar gören toprakları tekrar verimli hale getirebilmek için on yıl boyunca yıllık 10-12 milyar dolar harcamak gerekiyor.
TÜRKİYE’DE DURUM
Türkiye’nin içinde yer aldığı Ortadoğu Bölgesi, küresel iklim dengesizliklerinin en yoğun yaşandığı bölgelerden biri. Türkiye, su kaynaklarını korumak ve geliştirmek zorunda.
Avrupa Birliği’nin Tavsiye Raporu’na ek olarak hazırlattığı “Türkiye’nin Üyeliğinin AB’ye Etkileri” başlıklı raporda, “Su, önümüzdeki yıllarda giderek stratejik bir konu olacak Türkiye’nin üyeliği ile su kaynaklarının, Dicle ve Fırat üzerindeki barajlar ile sulama tesislerinin uluslararası yönetimi beklenebilir ve bu AB için önemli bir konudur...” ifadesine yer veriliyor.
Bir taraftan aşırı yağış ve sel,diğer taraftan kuraklık ve çölleşme; doğal kaynaklarımızı yok etmekte, birçok canlı türünü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmakta.Su kaynaklarının bilinçli kullanılmayışı,içme suyu şebeke ve arıtım süreçlerindeki yetersizlik ve yanlışlıklar, sulama yatırımlarının yetersizliği durumu daha vahim hale getiriyor. Türkiye su kıtlığı çeken bir ülke değil, ancak su kaynaklarının yönetimi ve planlanmasına dair yaşanan sorunlar, son on yılda Dünya Bankası ve uluslararası su tekellerinin ülkemizdeki su yönetimini belirleyen ticari girişimleri, sanayileşme ve şehirleşme süreçlerinin plansız seyri olumsuzlukları arttırdı.Nüfusun sadece %74’ü su şebekesine sahip.Barajlardaki su seviyesinin %45’in altına düşmesi gibi sebepler ile nüfusun sadece %35’i arıtılmış su içebilmekte ya da kullanabilmekte. Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için, kişi başına yıllık 10 bin metreküp su potansiyeline sahip olması gerekiyor. Türkiye’de ise kişi başına yıllık su potansiyeli 3.500 metreküp ile 1830 metreküp arasında değişen sınırlarda seyrediyor.
Oksijen deposu olan orman alanları ve meraların tahrip edilmeleri sonucu oluşan erozyonlar da su kaynaklarının kalitesinin bozulmasına, baraj göllerinin projelerle belirlenen sürelerden çok daha hızlı dolmasına ve sonuçta, barajların planlanandan çok önce yok olmasına sebep oluyor.
Sulanabilir arazilerimizin sadece üçte biri sulamaya açıldı; Bu alanların ise ancak yarısı “fiilen” sulanabiliyor. Ülkemizin sulamaya ilk açılan bölgesi olan Çukurova bölgesinde 217 bin hektar alan sulanırken 310 bin hektar alan sulanamıyor.Konya Ovasında sulanabilen arazi miktarı %15-20 arasında. Bölgede büyük bir bölümü kaçak faaliyet gösteren iki yüz binin üzerindeki kuyu sebebiyle yeraltı su seviyesi, yıldan yıla düşüyor ve yeterince beslenemedikleri için bölgedeki göller birer birer kuruyor. Güneydoğu bölgemizi de içine alan Mezopotamya bölgesi, su kaynaklarının yetersizliği ve kuraklık nedeniyle büyük sorunlarla karşı karşıya. Kaynakları değerlendirmek amacıyla GAP başta olmak üzere birçok baraj ve sulama yatırımı gerçekleştirildi. Bu yatırımlar hala tamamlanamadı. GAP Bölgesinde toplam 3.2 milyon hektarlık tarım alanının 2 milyon hektarı “sulanabilir” arazi olmasına karşın, “sulanan” arazi 350 bin hektar civarında; yani potansiyel olarak “sulanabilir” arazinin ancak altıda biri düzeyinde. Sulama yapılan tarım alanının yaklaşık onda biri de yanlış sulama nedeniyle aşırı tuzlanmış ve çölleşmiş bulunuyor. Göller yöresinde son otuz yılda 15 bin hektara yakın sulak alan kurudu. Bunların arasında, Hotamış, Suğla, Seyfe gölleri, Eşmekaya Sazlığı ve Ereğli Akgöl gibi fauna ve flora açısından son derece önemli sulak alanlar da var. Ayrıca, Tuz Gölü, Akşehir, Eber, Beyşehir, Meke Göllerinde su seviyesi yer yer bir metrenin altına düşmüş ve göl alanları önemli ölçüde küçülmüş durumda. Bu göllerin bir bölümü zaman zaman tümüyle kuruyor. Tuz gölü son 40 yılda yarı yarıya küçülmüş bulunuyor. Yıllık sıcaklığın ortalama bir derece arttığı Van Gölü çevresinde, gölün kurumaya başladığı, Özalp ve Saray ilçelerindeki göletlerin tamamen kuruduğu tespit edildi.
Dünya Yaban Hayatı Koruma Fonu (WWF) raporuna göre; küresel ısınma önlenemediği taktirde , önümüzdeki yüzyıl içinde, Akdeniz havzasında bulunan Türkiye,Kuzey Afrika’ya dönecek.40 dereceye yakın sıcaklıklar mevsim normali olacak.Tarım alanlarının %40’ı kuruyacak. Kar yağışı azalacak, hatta kış mevsimi ortadan kalkacak. Hidroelektrik enerji üretimi ciddi oranda aksayacak 2030’dan itibaren hüküm sürmeye başlayacak kuru ve sıcak iklim; düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar, seller, hortum, kasırga, heyelan ve erozyona yol açacak.Deniz seviyelerinin 30 cm civarı yükselmesi ile birlikte kıyı şeridi ve deltalardaki tarım alanları limanlar kullanılamaz hale gelecek.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Bütün bu gelişmelerin olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak ,veya en aza indirmek için su kaynaklarının planlı ve verimli kullanılması zorunluluk. Hidrolojik çevirimin normal seyretmesi, küresel iklim değişikliklerinin olumsuz etkilerini engelleyebilir veya geciktirebilir.Baraj projelendirmeleri titizlikle planlanmalı.Su kaynakları planlı ve verimli kullanılmalı. Su kaynakları üzerinde kurulması planlanan yapı ve tesisler, yenilenebilir ve kalıcı olmalı. Yukarıda da bahsedildiği gibi, su kaynaklarının ülkemizde plansız bir şekilde tarımsal alanlarda kullanılması heyelan, erozyon,tuzlanma ve kuraklığa sebep olmakta.Tarımsal sulamanın da bilinçli ve verimli yapılması gerekiyor.Akarsu çevreleri olası su taşkınlarına karşı boş bırakılmalı ve bu alanlar yeşil alan haline getirilmeli.
Bu gelişmeler ışığında her bir bireye büyük sorumluluk düşüyor. Bu konuda sağduyu ile akılcı hareket etmek, rasyonel çözümler üretmek ve harekete geçmek gerek. Sorunlar ve sonuçları çok açık Eleştirmek çok kolay. Harekete geçmek bir o kadar zor mu?
Peki bizler? Bizler bu tehditlere ne kadar duyarlıyız,?Nasıl önlem alıyor?Neler yapıyoruz ve yapabiliriz?
Öneri ve düşüncelerinizi paylaşmanız dileği ile.

Hoşça ve Doğayla Dostça Kalın,
Ebru OZAGCA

KAYNAKLAR
Earth Day Network (http://www.earthday.net/)
UNCDD (United Nations Convention to Combat Desertification)
Unesco(www.unesco.org)
Teraviva Europe(http://www.ipsteraviva.net/.
Le Laboratoire des Sciences du Climat et l'Environnement (LSCE) (www-lsce.cea.fr)
Center for Climate and Environmental Rsearch &Development Center-(CICERO www.cicero.uio.no)
Türkiye İklim Değişikliği Kongresi İTÜ 2007
“Su Havzaları, Kullanım ve Yönetimi Ö.K Raporu”, DPT Yayın No: 2555,
İklim Değişikliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu”, DPT Yayın No: 2532
Küresel Isınma, Su Kaynakları ve Tarım Üzerine Etkileri(TMMOB)Ziraat Mühendisleri Odası.İstanbul, 2005
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (http://tmmob.org.tr)
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder