27 Ocak 2010 Çarşamba

TAHTALI DAĞI KAMPLI KIŞ ETKİNLİĞİ

























































Tahtalı Dağı Kamplı Kış Etkinliği
23-24 Ocak 2010

Ocak ayının son günlerindeyiz. Tüm yurt genelinde soğuk hava hüküm sürüyor. Antalya’da ise sadece bir gün önce yağış oldu. Geçen haftalarda dağlara yağan karlar bu hafta içinde eridi çoğunlukla. Biraz yağış olsa soğuk havanın etkisiyle kar tutar, ama şu anda büyük bir ihtimalle yumuşak kar var dağlarda. Bata çıka yürümek oldukça zor olacak. Gün, gündem bize uymasa da biz kendi gündemimizi oluşturacağız. Dünya etrafında dönmeye devam edeceğiz. Kış etkinliği yapacağız mutlaka.
Sabah saatleri, Tahtalı Dağı’na kamplı kış etkinliği yapmaya karar veriyoruz. Antalya körfezinin kuzey-güney paralelindeki Tahtalı dağlarının 2363metrelik en yüksek ve denize en yakın dağı Tahtalı. Antik çağlardan günümüze gelen dağın eteklerinden 1700- 1800 metrelere kadar kızılçam, karaçam, meşe, çınar, ardıç ve sedir ağaçları ile milli park kapsamında. Dağ bize başka neler gösterecek bakalım?















Gerekli malzemeleri araca yükleyip 9.30’da yola koyuluyoruz.Altınyaka,Üçoluk üzerinden Gedelme Köyü’ne ulaştık.Bölcekdibi beldesinde daha önceden bildiğimiz küçük bir çiftlik evinde duruyoruz öğle saatleri. Güler yüzlü ve çok hamarat Ayşe Ak Hanım, avluda saçta ekmek pişiriyor. İki taşın arasında bize sütlü, keçi peynirli, ayva reçelli kahvaltı ikram ediyor. Kızı on yaşlarındaki Meral dün karne almış. Müzik öğretmeni olmak istiyor. Elinde hikâye kitabı bizi ağıla götürüyor. Küçük buzağısı tam bir hafta önce doğmuş. Ayşe Hanım da çevredeki gelişmelerden çok dertli.”Devlet arazisi ya, sahibi yok diye ormanlara girip kesiyor yerleşiyorlar”,diyor. Biraz daha sohbet edip kamp kurmak üzere ayrılıyoruz yanlarından.
Kar sebebiyle pek mümkün olmaz ama, Tahtalı’nın kuzeyindeki Çukuryayla mevkiinde kamp kurmak niyetimiz.Taşlı oldukça bozuk yoldan ilerliyoruz.Yolun ortasında kamyonlar,çamaşırlar serilmiş kenara,leğenler,çocuklar.Mevsimlik ağaç kesim işçileriymiş gördüklerimiz.Mersin’den gelmişler.Orman gençleştirme adı altında ağaç kesimi yapıyorlar boydan boya.Kestikleri ağaç kadar tohum, ormanın başka yerine atılıyormuş.”Pardon, ormanın neresi kaldı ağaç yetiştirmek için!”Onlar da pek inanmamış görünüyorlar söylediklerine. Bizim kızgınlığımız onlara değil, ekmek parası için çoluk çocuk çalışıyor,”çevre katliamı, yaptık oldu dayatmaları ile “,kaynaklar günden güne hızla yok oluyor işte.
Ağaçları gençleştirmek için, toprak ışık görsün, toprağa düşen tohumlar çimlenebilsin diye aralardan yaşlı ağaçlar kesiliyordu bildiğimiz. Orman alanındaki ağaçların tamamı kesiliyorsa bir uçtan bir uca, fidanların buralara ekilmesi gerekir. Uygulama hiç aklımıza yatmadı. Çevre katliamı,”Yaptık oldu.”, dayatmaları ile kaynaklar günden güne hızla yok oluyor.
Leğenleri kenara çektirip virajlardan döne döne devam ediyoruz. Muhteşem dev anıt çınar dönemeçte; dört bir tarafa uzatmış dev dallarını. En az 600 yıllık. Yol kenarından akan derenin kenarı buz tutmuş. Kar ve buz yolu kapamaya başladı. Yolun bazı bölümleri tamamen uçmuş. Kar ve buz dolu yoldan ilerliyoruz şimdi.”Biraz daha gidelim de zincir takarız.”, derken durmamız gerekiyor. Yola yuvarlanan kaya ve kar yolu tamamen kapamış.”No way out!” Dar yolda aracı ger
i döndürmek için uğraşıyoruz; kara, çukura batmayalım.
Çukuryayla’ya kamp yükü ile ulaşmak buradan tahmini en az iki saat. Tahmin ettiğimizden çok daha fazla kar var. Kamp malzemesini araçtan çıkarıp kendimiz taşımak zorundayız Çukuryayla’ya gelmeden başka bir yer bulalım kamp yapmak için. Sedir ağaçlarının arasına gizlenmiş kamp yerine tüm malzemeyi iki seferde taşıyabildik. Hava soğuk. İki çadır kurduk. Biri ardiye olacak. Her şey yerli yerinde düzenli olsun. Tüm kamp malzemesini taşımamız bir buçuk saati buluyor buzlu dereli patikadan. Otuz-otuz beş kilo malzeme taşıdık. Çadırları kurup malzemeleri yerleştirdik.Sabah erken tutacağız dağın yolunu; gün ışığını çekmeden üzerimizden,her şey hazır olmalı.
Hava oldukça sert. Çukuryayla’ya kadar zirve öncesi bir keşif yapıyoruz.









Hava kararmadan tarhana, makarna pişiyor mutfakta, yani tam teçhizat outdoor ocakta. Güneş batınca soğuk daha çok hissediliyor. Ateş yakalım dedik ama karların altında sırılsıklam olmuş dallar yanmıyor bir türlü.
Çadıra girip uyuyalım en iyisi. Soğuk dört mevsimlik çadırdan ve uyku tulumundan da geçiyor. Dışarısı eksi 10 derece. Uzun bir gece oldu.














Dağa çıkış için uyanma vakti. Saat sabah 3.30.Hamarat Haki ocakta çay suyumuzu kaynattı bile. Hoplaya zıplaya yaptığımız kahvaltı sonrası malzemeleri sırtlanıp yola koyuluyoruz. Saat 04.30.Zifiri karanlıkta alın fenerleri yolumuzu aydınlatıyor. Orman içinden meyilli arazide tırmanışa başladık. Dünkü izlerimiz tamamen buz tutmuş. Bir süre sonra karşımıza çıkan kar tepeleri yumuşak. Kara bata çıka devam ediyoruz. Bu araba lastikleri de nereden çıktı? Off-road ile çevre katliamı yapılmıştı ya birkaç ay önce. Yoğun kar bile pisliklerin hepsini örtememiş. Bu dağın başına gelmedik kalmadı. Daha neler olacak. Çok yazık!




























Devam edelim güzelliklere verelim kendimizi. Milli parkta dağın kışı tamamen farklı bir keşif. Sedir ormanı bittikten sonra klasik rota yerine kuzeybatı sırt hattından 45-50 derece eğimli buzlu ve kayalık bölgeye geldik. Kramponları takmanın zamanı geldi. Otomatik kramponlar Haki’nin bir iki adım atmasıyla çıkıyor botlardan, sabit durmuyor bir türlü. Çok riskli bir durum. Geri döneceğiz son çare. Çakı iyi ki Haki’nin yanında. Hem malzeme iyi olmalı, hem gerekli olanlar yanımızda olmalı. Yoksa ne işe yarar! Bir saatten fazla kramponları ayarlamak için uğraş veriyor. Gün aydınlanmaya başladı. Haki sonunda asi kramponları terbiye etmeyi başardı.


Bizi bekleyen 45-50 derece eğimli buz, taş kayalık bir arazi. Yazın dost olan kayalar, kışın düşman. Kayaların arasında kalmış buzların üstünden kazmalarımızla dik çıkıyoruz. İp yanımızda ama gerek görmedik kullanmaya. Dik tırmanış giderek zorlayıcı olmaya başladı. Bir ara “Benden bu kadar!”,diyorum. İlerleyemiyorum artık. “Durumu değerlendirelim.” diyor Haki;”Dönelim mi? Devam mı edelim? Hava soğuk ama şanslıyız. Yağış yok.” Biraz kuruyemiş ve motivasyon takviyesi ile ”Devam!”, diyoruz. Tahtalı’nın muhteşem zirvesi bizi bekliyor.Hayal kırıklığına uğratmayalım kendimizi de, onu da.


Zorlu tırmanış yumuşak meyiller, kar obrukları,”Manzaranın tadını çıkaralım.” fotoğraf molaları ile çok keyifli hale geliyor yeniden. En az dört metre kar var bu bölgede. Boğazdan geçiyoruz. Şiddetli rüzgâr, boğazdaki karı silip süpürmüş. Kuzeyden zirveye doğru uzanan sırt hattı üzerinden tırmanışımıza devam ediyoruz. Sırt hattı boyunca yaklaşık 4-5 metrelik balkonlar oluşmuş.Balkon riskini bildiğimizden balkona güvenli mesafeden zirveye doğru tırmanışla devam ederek Tahtalı Dağı zirvesine nihayet ulaşıyoruz.Saat de 10.00 olmuş.
Hava açık. Bulutların üstündeyiz. Antalya –Finike sahili arasında, Olympos, Phaselis, Tekirova, Çamyuva, Antalya Körfezi ayaklarımızın altında. Sanki sahile oturmuş denizi seyrediyoruz. Kuzeybatımızda uzaktan Kızlar Sivrisi ve Ziyaret Dağı,kuzeydoğumuzda Sarıçınar,kuzeyimizde Tunç,Kuran,Eren,Bakırtepe, uzaklardan Bozburun açık manzarada muhteşem zirveleri ile “Bize de bekleriz.”,diyorlar. Dünyada eşi benzeri olmayan bir güzellik; gelin gibi süslenmiş karlı ormanlar, bitki örtüsü ile müthiş bir panorama.




























Zirvedeki teleferik ve lokanta ise bize yıllardır yürek acısı veren bir manzara. Antik dağ ve binlerce senede oluşmuş endemik bitkilere, dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir katliam gerçekleştirildi. Dağın tepesi kesildi peynir gibi.Yol açma adı altında binlerce ağaç kesildi. Ormanlar yok edildi.Antik kentin kıyısına teleferik istasyonu yaptılar,turizmin gelişmesi adına.Avrupa’da Alp Dağlarına izinsiz bir tek bolt çakamayanlar sahipsiz ülkemiz dağlarını hoyratça kullanıyorlar.“Mimari harika”, diye lanse edilerek teleferik ve lokanta dikildi canım dağın zirvesine, milli parkın içine. Doğaseverler büyük mücadele verdi ve hukuki mücadele kazanıldı; yürütmeyi durdurma kararı alındı, alındı alınmasına da, kararı dinleyen kim! Kanuna karşı gelinmekte. İllegal uygulama tüm hızıyla devam etmekte. Birçok turizm şirketi ve büyük reklam kampanyalarıyla teleferik turları düzenleniyor dağın zirvesine. ”Masrafı çıksın.”, diye herhalde köy okulları bile öğrencilerini bu turlara götürüyor. Nasıl bir anlayış! İçimiz kan ağlıyor, söylenecek çok söz var ama yapılacaklar sınırlı.
Asıl zorluk şimdi başlıyor. Hiç ara vermememiz gerek. Yağış bastırmadan tüm kamp malzemesini topluyoruz. Etkinliğin en zor bölümüne geldik. Bu yorgunluğa rağmen tüm kamp malzemesini toplayıp araca iki seferde taşıyabilmek en zahmetli tarafı oldu. Ayşe’ye de söz vermiştik. Bir torba dolusu kar kürüyoruz ona vermek için. Malzemeyi araca yerleştirmemiz ve hareket etmemiz 15.30’u buluyor. Birer elma yemeyi hak ettik. Çok yorgun ve açız.12 saat dağda karda, buzda tırmandık, yürüdük, indik. Aracı dikkatli sürelim bozuk yolda. Dönüş yolunda orman kesim işçileri paydos etmiş. Yol kenarında bir işçi kadın saç ekmeği yapıyor kendileri için. Canımız çekti,”Bir tane sarar mısınız?”Saç ekmeğinden büyük bir tane ikram ediyor kadıncağız. Mis gibi kokuyor. Dağda ne büyük ikram! Arabanın içi buhar oldu sıcacık ekmekle.
Bozuk yoldan devam ediyoruz. Yarık yolda bir kaya parçası aracın altına fena vuruyor. Şehre gidince serviste araca mutlaka baktırmak lazım. Bu yola araçla girmek büyük risk aslında. Dağların sevdasına yapılanların hepsi.
Kesme Boğazı’na giden eski orman yolu son yağışlarda çok fena bozulmuş. Yollar tamamen uçmuş. Selden köprüler bile kalmamış. Tekrar dönüp Gedelme üzerinden Kuzdere-Aslanbucak-Kemer üzerinden Antalya’nın yolunu tutuyoruz.

Ebru OZAGCA
Haki ENGIN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder